Bizim jenerasyonun en büyük sıkıntılarından biri ilgi alanlarımızı ve yeteneklerimizi keşfedememiş olmamızdır. Ailelerimiz yetiştirilirken geleneksel aile yapısında büyümüştü, bizleri de kendi bildikleri doğrultuda büyüttüklerinden bizim ilgi alanımızı, yeteneğimizi keşfedebilmemiz de maalesef mümkün olmadı. Çocukken ailelerimiz için önemli olan sadece derslerimizde başarılı olmamız ve ödevlerimizi yapmamızdı. Oysa o derse ilgimiz var mı yok mu dikkat etmezlerdi. Sanata, spora merakımız var mıydı onu da bilmiyorduk. Eğitim sistemimiz de bu konuda iyi değildi. Müzik, resim gibi dersleri haftada 1-2 saat yapar, onu da sadece görevini yerine getirircesine anlatan, gösteren ve maalesef sevdiremeyen öğretmenlerle öğrenmeye çalışırdık. Nitekim çoğumuz da okulda yeteneğimizi keşfetme konusunda başarılı olamadık.
Bir fikir nasıl doğar? yazısında girişini yaptığım gibi aslında ben de ilgi alanıma ve yeteneklerime dair sinyalleri 7 - 8 yaşında vermiştim ama benimkiler fark edememişti :) 7 - 8 yaşındayken biraz hastalıklarla haşır neşir çocukluk geçirdiğimden hastanede yatma serüvenlerimin birinde o zaman Tünsu ismindeki sınıf arkadaşım annesi ile beni ziyarete gelmişti. Ellerinde pembeli, morlu oyuncak bir dikiş makinesi vardı. O güne kadar dikiş makinesi benim için babaannemlerdeki pedalının üstünde oturabileceğim kadar büyük olan, koca bir tekerle dönen eski tip Singer dikiş makinesiydi. Bir çocuk olarak çaktırmadan, kimsecikler görmeden pedala hızlı hızlı basmayı, o sağdaki tekeri çevirmeyi çok severdim.
Tünsu'nun getirdiği dikiş makinesi ise benim için resmen aşktı. Çünkü gerçek iğnesi, makarası olan gerçekten dikebilen bir makineydi. Annemden kumaş parçalarını alır, bebeklerime kıyafetler dikerdim. Büyüdükçe ilgi alanımı yitirir gibi oldum. Zaten makine de artık yorulmuş, beni terk etmek istiyordu. Zamanla ben de bu merakımı unutmuştum. Çocukluk arkadaşımla konuştuğumda lisede elbiselerimin ölçüsünü kendi başıma alıp, terziye götürdüğümü anlatana kadar da o anıları silmiştim. Gerçekten de öyleydi. Kıyafetlerimde mutlaka değişiklikler yapmak isterdim. Annemi ikna edemediğim değişiklikler için ölçü alır, terziye giderdim. Hep içimde kıyafetlere, kumaşlara duyduğum bir merak vardı. Kumaş pazarı gezmeyi severdim. Ama gerçekten de bunun ilgi alanım olabileceğini hiç düşünmemiştim. Üniversite tercih döneminde tekstil mühendisliği yazsam mı düşüncelerim varken alerjim olduğundan kumaşların, boyaların dokunacağı söylendiği için tercih listeme bile yazamamıştım.
Aradan yıllar geçti, üniversitede okurken sağlık sektöründe çalışmaya karar verdim. En alt pozisyondan başlayarak çalıştım. Yeri geldi 3 ay maaş alamadım, yeri geldi risk aldım, iş değiştirdim, çokça sabrettim ama hep bir eksiklik hissettim. Oysa içimde yanan bir ateş vardı. İş değiştirmek, yükselmek, terfi almak yetmiyordu. Olay sadece giyim üzerine de değildi. Kendime ait bir iş yapabilmek istiyordum.
Yıllarca sözlük okuyan biri olarak 2013 yılında bir gün eşimin aklına bir fikir geldi. Neden sizin yöreye özgü sözlük açmıyoruz? dedi. Hemen o akşam abimi aradım. Ona bahsettik, mantıklı geldi. Host, domain ve hatta sözlük için yazılım işlerini yaptı. Sonunda bir sözlüğümüz olmuştu. O zamanlar deli gibi Twitter'da, Facebook'ta sözlüğün tanıtımını yapıyordum. Yazarlarımız oldu. Sözlük sıralaması yapan bir sitede ilk 5'e çıktık. Küçük el ilanı gibi broşür bastırıp, Feshane'deki etkinliklerde dağıttık. Sözlük sayesinde kıymetli bir kaç dost edindik. 2013 yılında Facebook takipçi sayısı 10.000'in üzerine çıkmıştı. Sosyal medyada reklam vermeyi de bu sayede öğrenmiştim. İnsanlar etkileşim halindeydi. Ancak eşim ve abimler bir süre sonra yazmayı bıraktı. Bense 3 sene sürdürdüm. Ama sadece benim çabalarımla olmuyordu, yürümüyordu. Artık bir noktada benim de hevesim, inancım bitti ve kapama kararı aldık. Benimse içimdeki kendime ait iş kurma hevesi bitmiyordu. Sonra bir gün arkadaşımla bir resim üzerinden birbirimize yorum yazarken aklımıza bir fikir geldi. Bunun için yine o dönem Facebook'ta sayfa açtık. Fotoğrafını bizimle paylaşan insanlara anonim olarak yorumlar yazıyorduk. Bir nevi kişilik analizi yapıyorduk. Çok eğlenceliydi. Ama aynı şekilde arkadaşımın yürüttüğü bir işi vardı. Yeterince ilgilenemiyordu. Bense karşı tarafın ilgisi olmayınca bir süre sonra mecburen pes ediyordum. Her 2 sayfamızda ilgisiz bir halde köşeye atılmış vaziyette hala duruyor. Belki bir gün tozlarını alırız :)
Bu yaşadıklarım benim kendi başıma bir iş yapmam gerektiğini gösterdi. Motivasyonumu kimseye bağlamamalıydım. İnandığım iş için koşacaksam da duracaksam da kendi isteğimle yapmalıydım. Bunu fark etmem ve ilgi alanımı belki de yeteneklerimi gerçekten keşfedebilmem maalesef biraz uzun sürdü. Ancak hala büyüyor ve hala değişiyorum. Belki 5 sene sonra yeni bir yola çıkmaya hazırlanacağım. Ama biliyorum ki yapmaya çalıştığım her girişimde inanılmaz mutlu oluyorum. O heyecanı yaşamaya bayılıyorum. Sanki her seferinde yeniden aşık oluyor gibi kalbim pır pır ediyor. Bu sebeple muhtemelen ölene kadar mantıklı veya saçma bir sürü fikir üretmeye devam edeceğim :)
Son olarak "yeteneksiz insan yoktur, henüz keşfedilmemiş yetenek vardır."
Anneler, babalar olarak çocuklarımızı yetiştirirken ilgilerinin, yeteneklerinin neye olduğunu keşfedebilmemiz gerçekten çok önemli. Mutlu bir hayatları olması için mutlu olacakları hobileri, işleri olmalı. Biz şimdilik minik adamımızı takip ediyoruz. Umarız bizim yaşadığımız bu kendini bulma halini o daha kolay ve hızlı çözebilir.
Sevgiler.
Beyz